Beşiktaş'tan Oğuzhan Özyakup Geçti

10 Sene, 310 Maç, 5 Kupa, 3 Şampiyonluk.. Binlerce an ve Beşiktaşlı Oğuzhan olmak.

Beşiktaş'tan Oğuzhan Özyakup Geçti
Beşiktaş’ın efsanesi, evladı ve kaptanı Oğuzhan Özyakup.

Kimi futbolcular vardır, top ayağına değdiği için, futbolu seçtiği için şanslı sayılırız. İzlettiği resitalle, olağanüstü yeteneğiyle futbolun üzerinde hayaller kurdurur, milyonlarca insanın başını yastığa rahat koyma sebebidir, sahada durması yetendir, o orada olunca biliriz ki bir şekilde oyun akar, galibiyete dair umut hep var. 

Kimileri vardır, yeteneği bir kenara oynadığı takımın taraftarıdır da. Sevgi sevgiyi büyütür, o kulübe önce evlat, sonra oyuncu olur. Ayrılık onlara hiç değmez, en güzel anıların üzerinden yıllar da geçse ismi tribünlerin yankılarından bir türlü silinmek bilmez.

Çünkü ayrılıklar sevdaya dahildir. Çünkü ayrılanlar hala sevgilidir.

Beşiktaş’ın bir zamanlar 15 numaralı formasıyla dillere pelesenk olmuş, üzerindeki formanın çamuruna, yağmuruna ve zorluğuna sıkı sıkıya sarılmış bir oyuncusu vardı. Ve onun sahada olduğu zamanlar, Beşiktaş her şeyi kazanmaya çok yakındı.

Beşiktaşlı Oğuzhan;

Dağılmaya, yıkılmaya yüz tutmuş bir kulübe bir daha toparlanmaz dendiği anda çocuk sayılabilecek bir yaşta girdi Oğuzhan. Kafasında ‘oynamak’ düşüncesiyle, dağ gibi bir borçla, birer birer takımdan ayrılan yıldızlarla, sahip olduğu en büyük sermayesi taraftarı olan asırlık bir kulübe ‘Feda’ diyerek attı ilk adımlarını. Bu tercihi kendi sözleriyle; “Kalbim Beşiktaş demişti,” diye anlattığı o ilk adımlarında bu takımı bu kadar seveceğini kendisi biliyor muydu, bilinmez. Ama muhtemelen umutların bu kadar az olduğu bir dönemde girdiği kapıdan yeteneğiyle kulüp tarihinde üzerine en büyük hayaller kurulacak isim olacağını bilmiyordu.

Ben açık bir insanım; o sıralar Türkiye’den başka kulüplerle de görüştüm, hatta bana daha çok para önerdiler ama ben Beşiktaş’ı seçtim çünkü burada şans bulabileceğimi biliyordum. Kadroda daha genç isimler yer alacaktı, bu da benim için fırsat demekti. Zaten bir kere konuştuk ve “Tamam” dedim, “Kararımı verdim, ben Beşiktaş’a gitmek istiyorum.” 

12 ay boyunca maaş alamadığı zamanlar oldu. Geçirdiği ilk üç sezonda şampiyonluk gelmedi, bonservis rekorları kırılmadı, lige gelmiş en kariyerli oyunculardan oluşan bir takımın parçası olmadı ama Beşiktaş, bin bir fedakarlıkla inşa ettiği iskeletle tarihine altın harflerle yazılacak bir ruha kavuştu. Ucundan dönen maçlar, şanssızlıklar, bir anda elden kayan umutlar, takımdan birer birer ayrılanlar, çok daha favori gösterilen rakiplerin yıldız hamleleri ve mabedin de yıkılmasıyla cevapsız kalan sorular..

Kaybedecek bir şeyi olmayan bir insandan korkmam gerekiyorsa şayet; Beşiktaş, kaybedecek bir şeyi kalmamış bir kulüptü o dönemde.

Samet Aybaba ve Slaven Bilic’in ilk sezonunun ardından 14-15 sezonunda 13 Süper Lig maçına ilk 11’de başlamıştı Oğuzhan. Sezon sonunda 42 resmi maçta forma terletmiş de olsa; medya tarafından bir açığı bulunmuş, oynamadığı için bir sorunu varmış gibi  "Messi diyordunuz Oğuzhan’a" sesleri yükseliyor, "Beşiktaş yine derbilerde tökezler ve iyi de başlasa sezonu öyle bitiremez," diyordu yorumcular.

Beşiktaş, yeni hayaller ve ümitlerle 2015-2016 sezonuna Şenol Güneş’le başladı. Aslında tarihi bir dönem de böyle başladı.

Belki de öğrenmem gereken şeyler vardı. Belki de o dönemler beni olgunlaştırdı, bilmiyorum. Ama güçlü durduğumu düşünüyorum. İlla ki kırılma anlarım olmuştur, sonuçta her futbolcu oynamak ister ama pes edip bıraksaydım bir daha hiç oynayamayacaktım. Bu yüzden çalışmaya devam ettim, sabrın ne demek olduğunu da o süreçte öğrendim. Zaten birkaç ay sonra Şenol Hoca geldi ve yeni bir sayfa açıldı. Sadece benim için değil, tüm takım için...

Oğuzhan o sezonda 31 süper lig, 4 Avrupa Ligi ve 4 Ziraat Türkiye Kupası maçına ilk 11’de başladı. 41 maç, 39’u ilk 11. Sezon sonu 10 gol 8 asistlik bir skor tabelası olacaktı.

Ama ülkemizde ‘algı’ o kadar önemli bir olgu ki... Bilic döneminde bir ara sürekli 70. dakikada oyundan çıkıyordum. İzleyenler de muhtemelen “90 dakikayı çıkaramıyor herhâlde” diyordu içinden. Oysa öyle bir şey yoktu; hoca sadece, taktik gereği veya farklı bir sebepten ya 70’te çıkarıyor, ya 70’te alıyordu beni. Ama öyle bir algı yaratılmıştı ki sürekli bu soruyla karşılaşıyordum. Bana “Koş!” deseler, 90 dakika koşardım ama algıyı değiştirmek inanılmaz zor bir şey; çok vaktini, çok enerjini alır... Ben de bu yüzden hâkim algıyı değiştirmeye çalışmadım, kendimi değiştirme yolunu seçtim. Bir süre sonra da o algı yok oldu zaten.

Anne sevgisi gibi karşılıksız sevdiğim kulübüm, diye ifade ediyor Beşiktaş’ı Oğuzhan. Genetiğinde bu kulüp için savaşmak olan bir takım kurduysan, Beşiktaş’ı durdurabilmenin bir yolu hala bulunmuş değil. Şampiyonluk yaşadığı her sezonu da bu aile ortamıyla anlatıyor. İlki ise hala en özeli.

Burası benim evim gibi. Ben bazen evde uyku tutmadığında tesislere gelirim uyumak için. İdman ertesi gün akşam saatlerinde bile olsa tesiste kalırım. Buradaki odam, yatağım... Evdekinden farkı yok. Bazen Lens bana takılır, “Yine mi buradasın?” der. Antrenmandan sonra herkes çıkmış olur, en sona ben kalırım. Beşiktaş benim ailem oldu; tesis çalışanları, teknik ekip, takım arkadaşlarım, taraftarlar... Hepsi benim abim, kardeşim gibi... Gerçekten böyle hissediyorum ki özellikle son iki sezonda başarılı olmamın bir nedeni de bu bence.

Bir an var, tarih 23 Nisan 2016. Beşiktaş Akhisar Belediyespor deplasmanında. Yayıncı kuruluşa yansıyan görüntüler şöyle; maça ilk 11’de başlayan Serdar Kurtuluş 71. Dakikada oyundan çıkıyor, karşılaşmayı yedek kulübesinden takip ederken 78. Dakikada Akhisarspor skoru 3-2 yapıyor ve Kurtuluş, gözyaşlarını tutamıyor. O ağladıkça ağlıyor, yanında oturan Necip Uysal durmadan dua ediyor.

Biz o gün, birbirimiz için ağlayabildiğimizi gördük. Orada umursamayan biri olsaydı, onun negatif enerjisi bütün takıma yayılabilirdi belki. O sezon benim için çok farklıdır. Bana çok soruldu, “İlk şampiyonluk mu, üçüncü yıldız mı?” diye. Yıldız takmak elbette özel bir şey ama o senenin enerjisi çok başkaydı.

2016-2017 sezonunda üst üste ikinci şampiyonluğu yaşarken 24 yaşında takımın kaptanıydı. Geçen sezon şampiyonluğunun en büyük mimarları Mario Gomez ve Sosa takımdan ayrılmış, Beşiktaş yerlerine Talisca ve Aboubakar transferlerini yapmıştı.

Hangi haftadan başlasam bilemiyorum çünkü bizim için her haftanın ayrı bir önemi vardı. Lige çok iyi başlamamız gerekiyordu. Sezonu şampiyonlukla kapatmış bir takım yine şampiyon gibi başlamalıydı. Geçen seneden Gomez, Sosa ve Gökhan Töre olmadan lige başladık. Ayrıca Aboubakar ve Talisca gibi oyuncular da lige yetişememişti. Açılış maçında Alanyaspor’u 4-1 yendik. Sanki geçen sene hiç bitmemiş, Vodafone’daki aynı atmosfer devam ediyor gibiydi. Eksiklerimize rağmen böylesine bir başlangıç bizim için çok önemliydi. Şampiyon takım olduğumuzu futbolumuzla bir kez daha göstermeliydik ve bunu da başardık. Takımdan gidenler olmuştu ama o inanç ve kazanma arzusunda hiçbir eksiklik yoktu.
“İnanın hayatımın en mutlu günlerini yaşıyorum. Nasıl mutlu olmayayım ki? Son iki sezonumda iki kere üst üste şampiyonluk kupası kaldırıyorum. Bu takım, bu taraftar, bu yönetim ve teknik heyet, bu kupayı sonuna kadar hak etti. Hep bu hedefi düşünerek maçlara çıktık. Hiçbir zaman bu iş olmayacak diye düşünmedik. Aklımızda hep kupa vardı. Çok kötü oynadığımız maçlar oldu. Çok kötü günlerimiz de oldu ama biz yere düşmedik. Hep ayakta kaldık. Çünkü takım olarak ayakta kalmasını biliyoruz. Hocamız bu konuda bize sürekli uyarılarda bulunuyordu. ‘Lig bitmeden şampiyonluk garanti değil’ diyordu.

Beşiktaş'ın Kaptanı Oğuzhan;

Her maçı son maç, her puanı hayati öneme sahip büyük takımların kaptanı olmak herkes için büyük sorumluluk. Kimileri bu sorumluluğun altından kalkamaz, kimileri ise sadece sahada değil attığı her adımda o pazubandı bir şeref madalyası gibi üzerinde taşır.

"Ben altyapılarda da kaptanlık yaptım, Hollanda alt yaş milli takımlarında da... Ama Beşiktaş camiasının kaptanı olmak farklı bir şey."

“90 dakikayı çıkaramıyor” diyorlardı bana, sonra oynamaya başladım. İlk şampiyonluğu kazandıktan sonra “Kaptanlık ağır gelir” dediler, kupayı ikinci kez kaldırdım. Hislerimi anlayabilmeniz için Beşiktaş kaptanlığını yaşamanız gerekiyor. Dışarıdan bakıp “Bu çok büyük bir şey” diyebilirsiniz belki ama yaşadığım için söylüyorum; evet, çok büyük ve ağır bir sorumluluk fakat aynı zamanda bir o kadar zevk ve gurur veren bir şey.
Bir yere gidiyorum, yemek yemeye çıkıyorum mesela, göğsüm dik. “Kaptan hoş geldin!” dediklerinde bile içim bir hoş oluyor. Çünkü ben orada arkadaşlarımı, camiayı, taraftarı, herkesi temsil ediyorum. Sorumluluk istiyor mu? İstiyor ama ben hiçbir zaman sorumluluktan kaçmadım ve üstelik bu hoşuma gidiyor.
Sonuçta burada bir sorumluluğum var; takımın kaptanıyım ve iki sene üst üste şampiyon oldum. Bu kulübe çok katkım var ama ben de bazı noktalara bu kulüp sayesinde ulaştım. Ne kadar teşekkür etsem yetmez. Zaten her gün bunun karşılığını verebilmek için çalışıyorum. 

Beşiktaş gibi bir kulüpte, rakiple de hakemle de diyaloğunu onun kadar net çizmiş ve Beşiktaş'ın hakkını aramak için onun kadar gözünü karartmış kaptanlara daima ihtiyaç olacak.. Hele bir de Beşiktaş şampiyonluğa oynuyorsa, haksızlıkların muhattabıysa, bize daima Kaptan Oğuzhan gerek.

Oğuzhan Özyakup'dan Ali Palabıyık'a: "Sen de 3'lüye katılacak mısın?"

Çünkü yine bir gün, bir derbide Beşiktaş kaptanının tıpkı onun gösterdiği cesareti gösterip hakeme "Sen de üçlüye katılmayacak mısın?" demesi gerekecek.

Yahut, rakibine dönüp "Burası İnönü! Buradan çıkış yok!" tezahüratlarını "Duyuyor musun?" demesi..

Bu Vatanın Evladı Oğuzhan;

Fransızca kökenli bir kelime olan Deja vu, bir olay ve durumu daha önce yaşamış olduğunuzu hissettiğiniz anlar anlamına gelmektedir.

Tarih, 27 Ağustos 2017. Beşiktaş'ın kaptanı Oğuzhan Özyakup, A Milli Futbol Takımı'nın 2018 Dünya Kupası Avrupa Elemeleri’nde Ukrayna ve Hırvatistan'la oynayacağı maçların aday kadrosuna davet edilmediğine dair açıklamalarda bulunuyor. O gün kendisi de anlamamıştı belki ama bugün bu bizim için 'yaşadığın bir olayı tekrar yaşama' hissine çok benziyor.

"Kimseye kırgın olamam ama üzüldüm. Geçen hafta hocamızla tanışma fırsatımız oldu. Orada ‘Kampta görüşürüz’ konuşması geçti. Konuşmamızdan sonra ismimi listede görmedim. Her insan ister istemez bunun arkasında farklı şeyler arar. Aklıma başka şeyler geliyor. O formayı giymek herkese nasip olmaz. Biz ülkemizi çok seven insanlarız. Ben de o formayı çok giymek istiyorum. Şanslıyım ki Beşiktaş armasının içinde de Türk bayrağımız var. En azından buradan bunu taşıyabiliyorum."

 Bu olaydan ve aradan geçen zamandan sonra Oğuzhan'ın da konuya dair detaylı bir fikri oluşmuş olmalı ki; "Bir gün kitap yazarsam o 12 günlük süreci kesinlikle anlatacağım.." Diyor.

Ama o zaman da söyledim; kadro açıklandı, adımı görmedim fakat buna rağmen kimseye kırılmadım. Böyle bir hakkım da yoktu zaten. Üzgün müydüm? Evet, üzgündüm çünkü arkadaşlarımın yanında olmayı hak ettiğimi düşünüyordum. Oranın bir parçası olduğuma inanıyordum. Anlatılabilecek bir his değil.

İnsan Sevdiğine Küsebilir Mi?

"İnsan içinde yaşarken anlayamıyor bazen bazı anların, bazı zamanların ne kadar özel olduğunu. Belki de bu nedenle o dönemlerde yaşadığım mental ve fiziksel yorgunluk ve baskıyla başa çıkarken zorlandım, hatalar yaptım. Şimdi dönüp düşününce hepsi hayat tecrübesi oldu bana. Düştüm, kalktım, bocaladım. Ama hepsinden öte Beşiktaş forması giydiğim her saniye çalışmaktan ve inanmaktan hiç vazgeçmedim."

Üst üste iki sezon şampiyonluk yaşamanın ardından gelen 17-18 ve 18-19 sezonları hem taraftar hem de onun nezdinde onlarca kırılma noktasına sahipti. Belki iletişimsizlik, belki medyanın her köşesinde 'Kayıp kaptan' eleştirileri tuzu biberi oldu ama iki tarafın da birbirine kırıldığını biliyoruz.

"Oğuzhan 60'ta çıksın, Oğuzhan 60'ta çıksın.." Ben çok kötü oynadığım maçları çıkarırım. Hatta beni beğendiğiniz maçlarda bile kendimi beğenmemişimdir. "Artık o oynamasın, artık o oynamasın.." O kadar şeyi biriktirdim, biriktirdim. Bu kadar mıydım? Duygusal bir kırılma yaşadım. 24-25 yaşındasın. Ne zaman biraz bağlanıyorsun, o daha çok yıpratıcı oluyor. Onun için sen işini yapacaksın. Çıkacak, topunu oynayacaksın."

Ama bugün başka bir şeyi daha biliyoruz ki, insan sevdiğine küsemiyor. Ve herkesin dönüp dolaşıp döneceği yer evi oluyor.

"Hollanda'ya gidip gelmem iki taraf için de iyi oldu. Oraya gittikten sonra burada sevildiğimi gördüm. Özlendiğimi gördüm."
"En eski sensin. Bu tepki normal. O zaman normal karşılamıyorsun. Sevildiğini hissetmek istiyorsun. Biraz değerli hissetmek istiyorsun kendini. Benim bunları aramamam gerekiyordu. Taraftar seni en yakını görüyor. Haydi kalkın ayağa diyor. Ama o zaman öyle göremiyorsun. Aradan yıllar geçince sevildiğini görünce tekrar buraya geliyorsun. Bunları görünce 'Bazı şeyleri bir tık farklı yapabilirim' diye düşünebiliyorsun, tekrar yapıyorsun."
Atiba'nın yeri, Oğuzhan'ın yanı.

Adı Değil, Ama Kendi Bir Kez Daha Feda;

2020-2021 sezonunun başında Beşiktaş; "Türkiye’nin ilk spor kulübü Beşiktaşımız, öz değerlerine dönmek ve ekonomik bağımsızlığını kazanmak için dev bir bağış kampanyası başlattı." adıyla Bırakmam Seni kampanyasını başlattı.

Yıl 2013, aylardan Feda değildi belki ama isimler ve fedakarlık aynıydı. Yeni sezonda tüm oyunculardan indirim talep eden Beşiktaş yönetimine, bir kez daha 'feda olsun' demişti kaptanları Necip ve Oğuzhan.

"Bizim bu tesisler içerisinde ne yaşadığımızı, maç içerisinde neler yaşadığımızı, maddi ve manevi ne zorluklar çektiğimizi göremiyorsunuz. Bunları şu ana kadar hiç dile getirmedim. Bir sene boyunca maaş almadığım oldu. Necip hariç bu kadar uzun süre parasını almayan oyuncu yoktur. İstek geliyor erteleyelim. Sorun yok, bunları çok yaşadık. Beşiktaş için yapıyorsun. "

Oğuzhan Özyakup 2.5 milyon Euroluk maaşında yarı yarıya indirime gitti ve ücretini 1.25 milyon Euroya indirdi.

Ben feda sezonunda geldim maddi durumumuz o zaman da kötüydü. Yavaş yavaş bir şeylere ulaşıldı. İki sene şampiyon olduk. Sonra yavaş yavaş o başladığımız yere dönmeye başladık. Ahmet Nur Çebi başkanımız çok zor dönemde geldi. Biz de elimizi taşın altına koyacağız, koyduk da. Bunu daha önce de yaptık.

Ayrılanlar Hala Sevgili;

Kariyerine devam etmek, Süper Lig'den aldığın tekliflere göre hareket etmek ve bildiğin, efsane olduğun bir ligde forma giymek istemek normal, değil mi? Kim, kime neden kızabilir?

Ama karakter ortaya koymak, zor olanı seçmek ve asıl efsane nasıl olunur göstermek; şüphesiz kimsenin beklemediği kadar fedakar ve dik bir duruştu.

"Bu yaz Süper Lig'den teklif yapan tüm takımlara ilgileri için çok teşekkür ederim. Ama ben kendimi her zaman Beşiktaşlı Oğuzhan olarak hissettiğim ve her zaman da oyle anılmak istediğim için başka bir kulüpte oynamam mümkün değildi."

Seni, sırtında terden ve çamurdan sırılsıklam olmuş formanla gördük, seni en kırgın anlarda, en büyük zaferlerde, en güçlü tezahüratlarda ve en sessiz anlarda kaptanken, sahadayken, Beşiktaş'ın hakkını ararken, kupalar kaldırırken ve bu takımı deli gibi severken gördük.

Seni 2024'ün bir akşamında, Ajax deplasmanında, Beşiktaş tribünlerinde bir taraftarken de gördük.

Bu armanın altında, bu armayı çok sevdiğin için teşekkürle..

"19 yaşında bir çocuk olarak kapısından girdiğim, anne sevgisi gibi karşılıksız sevdiğim kulübümden 29 yaşında olgun bir insan olarak çıkıyorum."
Birlikte yaşadığımız ve birbirimize yaşattığımız bütün o özel duygular için çok teşekkür ederim. -Oğuzhan Özyakup.